Her Şey Nasıl Başladı: Fotoğraf Makinesi
Blog & Makaleler
Yaşanan güzel anıları elle tutulup gözle görülen materyaller haline getirmek ve yıllar sonrasına aktarma isteği insanoğlunun varoluşundan bu yana vardı aslında. Bugün tek bir tuşla, sesli komutlarla çektiğimiz fotoğrafları efektlerle düzenleyip anında paylaştığımızı, fotoğrafı icat etmek için günlerini, ilk pozu çekmek içinse saatlerini harcayanlar görse yaptığı keşfin bugünlere ulaşacağına inanır mıydı acaba?
Milattan önce 5. yüzyılda Çinli düşünür Mo Ti ortaya koydu ilk fikri. Karanlık bir ortama açılan küçük bir delikten giren ışığı takip etti ve dışarda bulunan nesnenin bir yansımasını oluşturduğunu keşfetti. İşte fotoğraf makinesinin hikâyesi “Böyle Başladı!”
Fotoğraf makinesinin olmadığı zamanları bir düşünün. Mesela Osmanlı İmparatorluğu… Evet, fotoğraf makinesinin kullanımı çok sonraları olacaktı ancak nasıl aktarılacaktı ecdadımızın siluetleri ve de yaşadıkları ihtişamlı hayat günümüze dersiniz? Tabi ki Minyatür sanatıyla. Saray hayatını, bazen cenk meydanını bugüne taşıyan minyatürler adeta geçmişten günümüze uzanan, dönemin o anki durumunu yansıtan bir belge niteliğindeydi.
Osmanlı imparatorluğu “anı” geçmişe aktarmanın bir yolunu minyatür sanatıyla çoktan bulmuşken uzaklarda bir yerlerde gelişimi yıllarca sürecek fotoğraf makinesinin adımları atılıyordu…
Johann Zahn… Bilinen ilk fotoğraf makinesinin tasarımcısı. Zahn’ın kitaplarında, şekliyle bugünkü fotoğraf makinelerine ilham olan “camera obscura”ya benzeyen çizimler vardı. Ama bu tasarımlar çizimden öteye geçemedi. Bundan sonraki yıllarda da bir fotoğrafın nasıl oluştuğuna dair kimyasal yöntemler keşfedildi ancak bunu şöyle alıp da duvarımıza asacağımız bir forma dönüştüren ilk isim 1814 yılında Fransız Nicephore Niepce oldu. Ama ürettiği şeyin ne olduğunu kendi de adlandıramadı. Çünkü fotoğraf kelimesi ilk kez 1840 yılında İngiliz bilim adamı William Henry Fox Talbotun tarafından kullanıldı.
Niepce’nin suya attığı taş, hızla geniş dalgalar oluşturmaya devam ediyordu. 1837 de Daguerreotype’ın ortaya çıkması 1840 yılında ise uzun saatler süren pozlama işleminin düşürülmesi bugünkü fotoğraflara insanlığı biraz daha yaklaştırdı.
Ve 1888… Artık fotoğraf makineleri elde taşınabiliyordu. Tabakalarda gördüğümüz yansımalar fotoğraf filmlerine geçiş yaptı. Fotoğraf piyasasında önemli bir yeri olan ve George Eastman tarafından bulunan Kodak marka makineler “Düğmeye basın gerisini bize bırakın” sloganıyla sahnedeydi. Eastman’ın fotoğraf makineleri, görüntüleri tüm şekliyle filmlere aktarıyordu aktarmasına ama bir şey eksikti. O da renklerdi.
Bugün filtrelerden filtre beğendiğimiz fotoğraflar, sadece grinin değişik tonlarında basılabiliyordu. “Fotoğrafları renklendirmenin de mutlaka bir yolu olmalı” düşüncesiyle harekete geçen Clerk Maxwell anıların renklenebileceğini kanıtladı. Renkli fotoğraf konusunda asıl devrim ise 1900’lü yıllarda sinemacı Lumıere kardeşlerin buluşuyla yaşandı.
Pozlama süreleri düştü, daha ergonomik tasarımlar yapıldı, saatler süren fotoğraf basma işlemleri saniyelere indirildi. Anolog fotoğraf makineleri yıllar içindeki gelişim süreçleri boyunca pek çok anın şahidi oldu. Ta ki onları tahtından edecek dijital fotoğraf makineleri devreye girene kadar.
1975 yılında yine Kodak tarafından teknoloji dünyasına kazandırıldı dijital fotoğraf makineleri. Bugün cebimizden çıkarıp ardı ardına onlarca fotoğraf çektiğimiz kameraları düşünürsek oldukça büyük, yavaş ve ilkeldi. 1988 yılında Fujifilm tarafından üretilen dijital fotoğraf makinesi ise bu hantallığı ortadan kaldırmaya niyetliydi.
Atılan her bir adım bir sonrakinin habercisiydi aslında ve yıllar içinde fotoğraf makineleri ilk zamanlar hayal olarak görülen yeniliklere ulaştı. Cebimize girecek kadar küçülen telefonlarımız bile piksel piksel fotoğraf çekiyor, saklıyor, paylaşıyor… İlk zamanlar merceklerden yansıtılan fotoğraflar şimdiler de lenslerle adeta canlı karelere dönüştürülüyor. 8 saat bekledikten sonra karmaşık bir görüntü elde edilirken, bugün basit bir fotoğraf makinesiyle bile saniyenin 8000’de 1’i hızında fotoğraflar kaydediliyor. 1800’lü yıllarda tüm dünyada çekilen fotoğraf karesine sadece 2 dakikada ulaşıyoruz. Kısacası bir yenilik için tek bir adım atılması yetiyor ve dünya 200 yıldır anını fotoğraf karelerine hapsediyor. Ve şunu gayet iyi biliyoruz ki bundan 200 yıl sonra ise şimdi şaşkınlıkla takip ettiğimiz gelişmeler birileri için ilkel olacak.