Baz istasyonları şehir dışına taşınabilir mi?
Blog & Makaleler
Günümüzde hücresel radyo şebekeleri üzerinden verilen hizmetlerin hızlı artışı, mobil erişimi kolaylaştırınca gelecek kablolu şebekelerin aleyhine dolayısıyla kablosuz şebekelerin de hızla lehine şekillenmeye başlamıştır.
WebOnomics’in önem kazandığı bir ortamda klasik “Wireline-Network” uygulamalarının “Out”, “Wireless-Network” destekli iş modellerinin ise “in” olduğu bu sistem, her zaman-her yerde mobilite sağlanmasının temel yapı taşlarından olan baz istasyonları sayısında hızlı artışı gündeme getirmiştir. Çevremizde hemen her yerde görmeye başladığımız bu istasyonların mobilite için vazgeçilmezliği anlaşılmaz bir şekilde kulak ardı edilerek ufak bir kavram kargaşasıyla elektromanyetik alanların insan sağlığı üzerindeki etkileri ön plana çıkarılmış ve kamuoyunda bir takım tedirginliklerin oluşmasına sebebiyet verilmiştir.
Son günlerde sıkça duymaya başladığımız sağlık sorunları yaşayan insanların, sorunlarının temelini baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik ışımaya bağlaması sonucunda bu istasyonların kaldırılması istemiyle mahkemelere olan müracaatlarında hızlı bir artış görülmeye başlamıştır. Mahkemeler ise günümüze kadar yapılan araştırma ve çalışma sonuçlarına göre baz istasyonlarının kanser yapıcı etkisine rastlanılamamış olması, kanser yapıcı etkisine yönelik şüphenin ileride yapılacak çalışmalarda bu etkinin ortaya çıkmayacağı anlamına gelmeyeceğinden bahisle bireysel de olsa bu istasyonların sökülmesi yönünde kararlar almaktadırlar. Böylesi kararlar ışığında başlayan tartışmalar baz istasyonlarının şehir dışına taşınmaları hususunu gündeme getirmiştir.
Her ne kadar bu istekler makul olarak görünse de teknik açıdan baz istasyonlarının şehir dışına taşınmalarının mümkün olamayacağı bilinmelidir. Bunun neden olamayacağı hususuna değinmeden önce hücresel sistemleri tanımak adına aşağıda verilecek kısa bilgilere göz atmak herkes için faydalı olacaktır.
Hücresel sistemler makro (kırsal alanda), mikro (şehir içi) ve piko (bina içi) sistemlerden oluşup kapsama sağlarlar. Kullanım yerlerine göre de kapsama mesafeleri ve çıkış güçleri farklılık göstermektedir. Genelde kırsal alanda kullanılan makro sistemler 40 W ile, Şehir içi mikro sistemler 10-30 W ve bina içi piko sistemler de 0,5-3 W arası bir güç ile çıkış yaparlar. Buradaki en önemli hususlardan birisi de mobil telefonların çıkış güçleridir ve bunlar da 0,25-2 W arası bir güç ile çıkış yapmaktadırlar.
İstasyonların gücü baz istasyonu ile mobil telefonlar arasındaki uzaklığa göre değişiklik göstermektedir. Bu durum bizlere yakın mesafedeki bir baz istasyonu ile haberleşmede, mobil telefonlarımızın daha düşük güç ile çıkış yapmasını sağlar. Bu da doğal olarak ortama yayılan elektromanyetik ışımanın azalması anlamına gelmektedir.
Diğer bir önemli konu ise baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik ışımanın, verici konumdaki antenin ışıma deseni (pattern) doğrultusunda yayılıyor olmasıdır. Bu yüzden anten ışıma desenlerinin yaşam alanlarından Güvenlik Mesafesi (GM) miktarınca uzak tutulması hedeflenmiştir. Baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik dalganın gücünün uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak çok hızlı bir şekilde azaldığı bilinmeli ve GM dışında ölçülen değerlerin ise uluslararası kuruluşların belirlemiş olduğu limit değerlerin çok altında olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Hücresel sistemler radyo frekansıyla (RF) çalışan sistemlerdir ve kullandıkları frekans bandı iyonize olmayan radyasyon grubunda yer alır. Oysa, kavram olarak karıştırılan iyonlaştıran kategorideki elektromanyetik dalgaların yüksek enerjileri sebebiyle biyolojik dokuda hasara yol açarak canlının DNA yapısını etkilediği ve moleküler değişikliklere yol açtığı bilinmektedir. RF dalgaların enerji seviyeleri atom ve molekülleri iyonlaştıracak düzeyde olmadıklarından günümüze kadar kanıtlanmış herhangi bir zararlı etkisine henüz rastlanılamamıştır. Uluslararası araştırmalar bu gurupta yer alan dalgaların ısıl etkilerinin olduğunu ve oluşan bu vücut sıcaklığındaki artışın ise kan dolaşımı yoluyla atılarak vücut ısısının dengelendiğini belirlemiştir. Yine araştırmalar, ısıl etkilerin yanı sıra beyin aktivitelerinde ve algılama fonksiyonlarında değişiklikler, uyku bozukluğu, dikkat dağınıklığı ve baş ağrısı gibi etkilerin oluşabileceğini, bu etkilerin ortaya çıkmasının ise ancak yüksek dozda dalgalara uzun süreli maruz kalınması halinde geçerlilik kazanabileceği görüşünü ortaya koymaktadır.
Bu bilgiler rehberliğinde şimdi hep beraber baz istasyonlarının neden şehir dışına taşınmalarının mümkün olamayacağı hususuna tekrar dönelim ve aşağıdaki bilgiler ışığında teknik olarak bu durumun analizini yapalım.
- Hücresel sistemler hem sinyal alan hem de sinyal veren (Rx/Tx) sistemlerdir. Veri alışverişi için baz istasyonlarından yayılan sinyal kadar mobil telefonlardan yayılan sinyal de bir o kadar önemlidir. Dolayısıyla baz istasyonlarının şehir içlerinden uzaklaştırılması demek, iletişimin kesilmemesi için hem baz istasyonundan hem de mobil telefonlardan yayılan sinyal gücünün artırılması dolayısıyla ortama yayılan elektromanyetik ışımanın artması anlamına gelmektedir. Bu sebepten dolayıdır ki Rd/Tv vericileri şehirlerin tamamını kapsama alanına almak için kilowatt (kW) mertebesinde güçlerle sinyal çıkışı yapmaktadırlar ve bu yüzden ortama yaydıkları elektromanyetik alan değerleri çok yüksektir.
- Baz istasyonlarının çok sayıda kurulmalarının en önemli gerekçesi ise bu sistem ağına bağlı bir baz istasyonunun görüştürebileceği kişi sayısının sınırlı olmasıdır. Baz istasyonları kendilerine tahsis edilen sayıdaki frekans ile mümkün olan en fazla sayıda aboneye hizmet vermek için tasarlanmışlardır. Örneğin 2G teknolojili bir baz istasyonu, teknik olarak bir antenden en fazla aynı anda 96 (teorik) kişiyi konuşturabilmektedir. Dolayısıyla nüfus yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde daha fazla sayıda aboneye hizmet verebilmek için daha fazla istasyon kurulumu teknik bir zorunluluktur. İstasyon sayısındaki artış ile alıcı/verici mesafesi kısalır ve doğal olarak daha düşük güç ile çalışmaları sağlanır. Bunun sonucunda ise ortamdaki elektromanyetik ışıma miktarında düşüş gözlemlenir.
- Bir diğer önemli konu ise kıt kaynak olan frekansın etkin kullanılması yoludur. Operatörler kendilerine tahsis edilen kıt sayıdaki frekans ile milyonlarca aboneyi konuşturmak zorundadırlar. Türkiye’ de üç operatöre 2G için tahsis edilen frekans sayısı (kanal) 55, 55 ve 87’dir. Dolayısıyla 55 frekans alan bir operatör, bir frekans üzerinden teknik olarak en fazla 8 kişi konuşturabildiği için toplamda belli bir bölgede aynı anda en fazla 8×55=440 kişiyi konuşturabilir. Dolayısıyla şehir dışındaki bir emisyon noktasından yapılacak bir yayında da en fazla 440 kişiyi konuşturabilir. Milyonlarca aboneyi aynı anda konuşturabilmek için hücresel yapıya ihtiyaç vardır ve bu kaçınılmaz bir durumdur. Ancak o zaman aynı frekansların bir komşu hücrede kullanılması söz konusu olabilir.
Şimdi ise gelelim bu değerlendirmeler ışığında çevremizdeki diğer elektromanyetik kaynakların incelenmesine. İnsan ve çevre sağlığını tehdit eden yegane unsur olarak her ne kadar GSM baz istasyonları ve Radyo/TV istasyonları suçlu ilan edilse de, diğer elektromanyetik alan kaynaklarının da bu dağılımdaki rolleri olduğu bilinmelidir. Çevremizdeki birçok elektrikli cihazın yaymış olduğu elektromanyetik ışımanın da hatırı sayılır etkileri var. Dolayısıyla ortamda oluşturulan elektromanyetik alan seviyeleri yalnızca hücresel sistemlere bağlamak doğru olmaz.
Ülkemizde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), elektromanyetik alan maruziyetine ilişkin düzenlemeleri ile sıkı denetim mekanizmaları oluşturmuştur. Bu kapsamda çıkarılan yönetmelik hükümleri gereği, haberleşme maksatlı kurulan her türlü vericinin denetimi, hem BTK hem de BTK tarafından yetkilendirilmiş Ölçüm Yetki Belgeli kuruluşlar aracılığıyla titizlikle sürdürülmektedir.
Sonuç olarak, iletişimin kesintisiz ve düzgün olarak sağlanabilmesi için hücresel sistemlerin meskûn mahal dışına çıkarılmasının teknik olarak mümkün olmadığı değerlendirmesi yapılabilir.
Teknik Uzman Nihat ARSLANTAŞ