Ötelerden Bir Ses Geldi! Ama Nasıl Geldi?
Teknoloji Haberleri
Hayatımızın en önemli unsurlarından biri olan ses, cisimlerin titreşmesi ile oluşan, hava vasıtasıyla kulağımızca algılanan ve beyin tarafından değerlendirilen bir enerji çeşididir. Bu enerji, çok geniş yelpazede insan kulağına ulaşır; gün boyunca tabiri caizse bin bir çeşitte ulaşan ses dalgası kulaktan alınır, beynimizde işlenir yorumlanır ve anlam kazanır.
(Video: National Institutes of Health)
Zaman içinde sesi bulunduğu alandan daha büyük kitlelere ulaştırma isteği bugünkü ses teknolojisinin doğmasının en büyük nedeni olarak belirtmek mümkün. Peki nasıl oldu da insanlar ulaşamadıkları yerlerdeki başka insanlara sesini duyurmayı başardı?
Annesi doğuştan işitme engelli olan Alexander Graham Bell’in hayatına biraz göz attığımızda bu sorunun cevabını alabiliyoruz. Aslında Graham Bell ve ailesi, duyma yetisini kaybetmiş insanların duyabilmesini sağlamak adına çalışmalar yürütmüşler. Babası ve dedesinin işitme engelliler için hayatlarını adadığından söz edilir.
Graham Bell, Amerika Birleşik Devletleri’nde işitme engelliler için bir okul kurar ve ünü kısa sürede yayılır. Bu sırada elde ettiği işitme fizyolojisiyle ilgili bir kitap, sesin bir tel aracılığı ile aktarılabileceği düşüncesinin aklında belirmesini sağladı.
Aslında bu düşünce, sadece Graham Bell’le sınırlı değildi. İtalyan mucit Antonio Santi Giuseppe Meucci de 1854 yılında sesi önce elektrik dalgalarına ve bu dalgaları sese çeviren aleti yani telefonu icat ettiği fakat patentini alamadığı kaynaklarda geçmektedir.
(Antonio Santi Giuseppe Meucci)
Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalında profesör olarak görev yaptığı sırada aklından geçirdiği düşüncesinin vücut bulmasını istemekteydi. Ancak bunun için hem teknik hem de maddi desteğe ihtiyacı vardı. Bu nedenlerle düşüncesinin maddeye dönüşebilmesi için önce Thomas Augustus Watson’ı asistanı olarak işe aldı. Watson, Bell’in düşüncesinin hayat bulabilmesi için bir sinyal cihazı yapmak gerektiği düşüncesiyle çalışma başlattı. Yapılan birkaç deneyden sonra bu cihazdan alınan sinyalin, insanlar tarafından duyulabilmesi gerektiğini anlayarak oluşturulan gövdeye bir zil monte etti.
(Thomas Augustus Watson)
Çalışmalar belli bir oranda maddi destek istemekteydi. O tarihlerde finansçı ve aynı zamanda avukat olan Gardiner Greene Hubbard, Bell’e yardım elini uzatarak bu sorunu da çözmüş oldu. 1875 yılına gelindiğinde Bell ve Watson, sesin bir tel marifetiyle bir başka yere gittiğini ortaya çıkardı. Fakat sesin anlaşılmaz bir durumda olması çalışmaların uzamasına neden oldu.
İşler sanıldığı kadar kolay yürümüyordu. Teknik sorunlar, maddi destek bulmanın zorluğu yanında bir taraftan da hakkında yapılan hukuki davalar da Bell’i bu süreçte zorlayan sorunlardan bir diğeriydi. Yazımızda başka insanların da bu düşünceden yola çıktığını belirtmiştik. İşte onlardan bir diğeri olan Elisha Gray’a karşı tam dört yıl hukuk savaşı verdi. Neticede 7 Mart 1876 günü Bell istediği patente kavuştu. Bu patent 174.465 nolu patent olarak kayıtlara geçti.
Tarihler 10 Mart 1876’yı gösterdiğinde Bell ve asistanı Watson birbirlerinin sesini başarılı bir şekilde istenilen seviyede net olarak cihazdan duymayı başardılar. Rivayet odur ki cihazın çalıştırılması için gerekli olan bataryadan pantolonuna asit dökülen Bell, yine bu cihaz üzerinden hemen yan odadaki asistanı Watson’a “Bay Watson. Buraya gelin. Sizi görmek istiyorum.” Dedi. Böylelikle farkında olmadan da olsa ilk telefon görüşmesi gerçekleşmiş oldu.
İlginç olan bir diğer konu ise Graham Bell’in eşinin de işitme engelli olmasıdır. Maddi desteğini aldığı Hubbart Ailesi’nden Mabel Gardiner Hubbard ile evlendi. Eşinin dört yaşından beri işitme engelli olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Buradan şu sonucu da çıkarabiliriz: Uzun zamandır duymaya alışık olduğumuz şekliyle Graham Bell’in, Allessandra Lolita Oswaldo isminde bir sevgilisi olduğu Bell’in cihazı icat ettiğinde çalışıp çalışmadığını denemek için ilk görüşmesini sevgilisiyle yaptığı ve onu her aradığında telefona Allessandra Lolita Oswaldo? diye cevap verdiği, zamanla bu ismi kısaltarak “Allo”ya dönüşürtüğü bir öyküden ibarettir. Gerçekliği yoktur.
1880 yılına gelindiğinde Bell’in yardımcılarından Charles Sumner Tainter, ”radyofon” adı verilen cihazla bir okulun tepesine çıkarak uzaktaki Bell’e seslendi. “Bay Bell. Bay Bell. Beni duyabiliyorsanız lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın.” Bell ise sesi duydu ve şapkasını salladı. Uzaktan yapılan bu ilk sağlıklı görüşmeden tam sekiz yıl sonra ilk telefon şebekesi Amerika’nın Connecticut eyaletine kuruldu. Sonrasında telefon tüm dünyada inanılmaz bir hızla yayılmaya başladı.
Böylece yakınımızda olmadan da başkalarına sesin iletilmesi teller ve bu tellerin her ucunda bağlı telefon cihazı sayesinde başlamış oldu. Teknoloji ilerledikçe, sesin kaydedilebilirliği sağlandı. (gramofon keşfedildi) Geniş kitlelerin belki de hayatlarında hiç tanışmayacakları insanların sesini duyabilmeleri bu şekilde mümkün oldu. Bugünkü ses teknolojisinin gelişebilmesinin kapılarının aralanmasını da sağladı diyebiliriz.
Peki Türkiye’de ilk telefon hangi yılda kullanıldı? Anadolu’da ilk telefon 1908 yılında, Osmanlı döneminde kullanıldı. Açılan ilk santraller Kadıköy ve Beyoğlu oldu . İlk otomatik santral ise Atatürk’ün emriyle 1926 yılında hizmete açıldı. 1970’lere gelindiğinde ülkede yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Tüm bu süreç içerisinde bir ”tel”in elektrik enerjisini ses enerjisine çevirmesinin keşfedilmesiyle başlayan serüven, radyofondan cep telefonlarına, akıllı telefonlara kadar uzandı. Bir fikir, bir çok buluşu tetikledi. Hem GSM teknolojisi gelişti hem de çağımızın vazgeçilmezi olan bilgisayarlar, televizyonlar, müzik çalarlar dünyamıza girdi. İhtiyaçlarımız, teknolojinin gelişimini sürdürmeye elbette devam edecek.
Senin reaksiyonun hangisi?
+1
4
+1
+1
+1
+1
+1
+1
Devamını oku