fotoğraf ve siyaset; Yvgeni Khaldei ve Joseph Rosenthal
Teknoloji Galerileri
İkinci Dünya Savaşı’nda, iki farklı cephede kendine alan açan iki dünya devi, savaş sonrasında da “propaganda” ve “kahramanlık” malzemesi olarak kullanacakları simgesel fotoğraflarla iki farklı siyaseti temsil ediyordu.
Yevgeny Khaldei
Basın fotoğrafçısı olarak 19 yaşında Sovyet Haber Ajansı TASS’ta çalışmaya başlayan Yevgeny Khaldei, mesleki hayatında tarihin kimi dönüm noktalarında fotoğraf makinesiyle hazır bekliyordu. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda çektiği fotoğraflarla döneminin en önemli fotoğrafçılarından biri oldu. TASS’taki görevine 1949’a kadar devam eden Khaldei, on yıllık serbest çalışma hayatından sonra 1959’da Ekim Devrimi’nin simgelerinden Pravda gazetesinde yeniden işe başladı ve 1970’te emekli oluncaya dek ayrılmadı.
Yevgeny Khaldei, 1941-1946 arasında Kızıl Ordu fotoğrafçısı olarak çalıştı. Nazi Almanyası’nın başkenti Berlin’de Reichstag’ın tepesindeki Sovyet bayrağının fotoğrafı hem dönemin hem de fotoğrafçının en ünlü fotoğrafıydı. 13 Mayıs 1945’te Ogonjokdergisinde yayımlanan bu kare, aslında fotoğraf için tekrarlanmış bir sahneydi ama etkisi yadsınamayacak kadar büyüktü.
Bu fotoğraf, haber peşinde koşan bir fotoğrafçının asıl işinin tarihe tanıklık etmek olduğunu alenen gösteriyordu. Kuşkusuz, Khaldei’nin bu kareyi çekmekteki ısrarı, Sovyetler Birliği propagandasına hizmet etme çabasıydı. Zaten gerçekleşmiş ve fotoğrafçı orada olmasa da yeniden gerçekleştirilecek, üstelik insanlık tarihinin gördüğü en büyük vahşetin bitişini simgeleyen bir olayın belgelenmesi her şeyden önemliydi.
Yahudi bir aileden gelen Khaldei, 22 milyon kayıpla insanlığın önündeki felaketi durduran Kızıl Ordu’nun fotoğrafçısı olarak bu sahneyi ölümsüzleştirdi. Fotoğraf tarihinde “Rus Capa” olarak anılması boşuna değildi.
Joseph Rosenthal
Bir başka Rus Yahudi ailenin çocuğu Joseph Rosenthal, 23 Şubat 1945 günü öğle saatlerinde Iwo Jima’ya yaptığı rutin ziyaret sırasında Suribachi Dağı’nın tepesine ABD bayrağının dikileceğini öğrenince makinesini kapıp aceleyle askerlerin yanına koştu. Askerler bayrağı neredeyse dikmek üzereydiler. O sırada başka bir grup asker ise daha ufak başka bir bayrağı dikmek üzere hazırlanıyordu. Rosenthal, iki bayrağı da fotoğrafladı ama ikincisinde karar kıldı. ABD cephesinde propaganda malzemesi olarak kullanılacak bu ikonik fotoğrafı elde etti.
20 bin kadar Japon ve 6 bin kadar ABD askerinin öldüğü savaş alanında, ABD bayrağını dikmeye çalışan dört deniz piyadesini gösteren bu kare, 1954’te Washington’da deniz piyadeleri anısında dikilen anıtın da modeli olarak kullanıldı.
1945’te Associated Press’ten ayrılan Rosenthal, 35 yıl boyunca San Francisco Chronicle’da çalıştı. Yıllar sonra bir röportajında “Ben fotoğrafı çektim, askerler Iwo Jima’yı aldı,” diyecekti. Bu fotoğrafıyla Pulitzer Ödülü’nü de alacaktı. Fotoğraf, gazetelerde yayımlandıktan sonra bir anda ünlenen Rosenthal bu karenin posta pullarından sinema filmlerine birçok yerde kullanılmasını sağladı. Fotoğrafı hakkında kompozisyonun kurmaca olduğu yönünde şaibeler de ortaya atıldı. Yıllarca da tartışıldı. Modern zamanlarda bu kareden yola çıkılarak bir de film çevrildi. Clint Eastwood’un yönetmenliğini yaptığı Atalarımızın Bayrakları (Flags of Our Fathers, 2006).
Haber fotoğrafçılığının kimi özel durumlarda estetik bir biçim kazandığını ve propaganda amacıyla kullanıldığını uzun zamandır biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı gibi bir yıkım sürecinde kahramanlık söylemlerine ihtiyaç duyulan bir dönemde ise bu durum kaçınılmazdı. Yöntemler aynı, fotoğraflar ikonik, siyasetler bütünüyle farklı olsa da. Yine de, hangi fotoğrafın ardındaki mücadelenin “kahramanca” olduğunu ve insanlık onurunu koruduğunu hatırda tutmakta fayda var.